var tabi. in case nötr bi ifadedir. "her ihtimale karşı", "ne olur ne olmaz" gibi ifadelerin karşılığıdır. ama lest'te "aman ha" hissi bulunur.

lest daha çok olmasın diye filan gibi bir anlama geliyor. in case ise olması durumunda demek.

nightwish-end of all hope: www.youtube.com

nightwish- last of the wilds

eluveitie-calling the rain

blind guardian - mirror mirror --- www.youtube.com
Dream Theater - A Change of Seasons --- www.youtube.com

Derslerde uyanık kalabilmek için her arada yüz yıkamak, hava soğuksa dışarıya çıkıp hava almak sigara içmek, bol bol kahve içmek gibi şeyler işe yarar gibi geliyor. En azından ben böyle yapıyorum.

şimdi yat 6 da uyumuş ol 7 buçukta uyan ben öyle yapıcam. saygılar bye bye.

bol bol kahve içme, hele sigara hiç içme. kafein kısa sürede vücudunu iyice halsiz bırakır. zaten uykusuzsun tansiyon allak bullak olur. boşver. ama bol bol su iç ve meyva ye.

benim böyle zamanlar için müthiş bi tarifim vardır. bir kaseye yoğurt ve pekmez koy, içine evde ne meyva varsa doğra. ister bir tane seç ister birer tane olsun. fındık, ceviz varsa onlardan da ekle. bunları şöyle bir karıştır ve afiyetle ye. pekmez yoksa reçel de olur. ama pekmez inanılmaz kuvvet veren bir yiyecek. ıspanak yemiş temel reis gibi oluyor insan.

kahve yerine de çay içmeni tavsiye ederim. çaydaki kafein yeter, hem de çarpıntı yapmaz. 10 bardak içmedikçe.

çıkmadan bir duş al. iyi gelir.

kolay gelsin :)

2 elma ye dersten bir kaç saatten önce.

listeler ineli cok oluyor. su saatten sonra yapabileceginiz bir sey yok.

siz yine de muhtara bir sorun. bazen son dakika işlemleri olabiliyor. takip edin yani. mernis'e göre bişiler değişmiş de olabilir.
mesela ben kendi oturduğum eve yakın okulda değil, annemin evinin ordakinde oy kullanıyorum. muhtar olmazda, il nüfus müdürlüğüne gitmeniz gerek.

seçmen listesinde adınız yoksa büyük ihtimalle mernis kaydınız ( adrese dayalı kayıt sistemi ) da bir problem var demektir. Bir an önce nüfus müdürlüğüne gidip kaydınızı yaptırınız. Oy için ise yapabiliceğiniz birşey yok malesef

müjdat gezen sanat merkezi var. panora'da.

www.deltabisiklet.com

aşağıda emek-merkez ofisin hem adresi, hem krokisi, hem telefonları var.

şu noktada verdiğin ürünlere bakarak söylüyorum apple sadece imaj, görüntü amaçlı olarak alınabilir bence. eğer 1000 lira fazladan veririm diyorsan. zira pc'lerin konfigürasyonu imac'e göre çok daha iyi. (ram, işlemci bazında)

evet, ben de tamamiyle o tarafına takılıyorum, hani optimizasyon - unix vesaire diyorlar ama kafam karışıyor. pc cephesi çok daha ucuza daha hızlı bir sistem vaadediyor en azından kağıt üzerinde. 3000 tl'lik mac'te 256 mb ekran kartı var yahu?

pc abi... şuan gerek yok bence mac e hem yeni bi dönemeçtesin...

Bütçeniz, verdiğiniz linkler, şöyle bir baktım, düşündüm, "şekil" için MAC, "iş" için PC sonucu çıkıyor.

benim gordugum kadariyla grafik her turlu olayda imacler pclere gore cok daha avantajli. ustelik cok daha uzun sure gider. ama tabi ayni paraya manyak donanimli bir bilgisayar yaptirirsan ve 1000 lira falan daha ucuz olursa neden olmasin?

saatlerce ve sayfalarca teknoloji karşılaştırabiliriz. ama olay sonuçta hangisiyle çalışmak istediğine geliyor. hatta hangisini daha çok sevdiğine. çünkü bu senin işin olacak. dev teknoloji yarattın ama bilgisayar öyle uğulduyor ki sürekli baş ağrısı çekiyorsun. bu teknoloji ilk başlarda tıkır tıkır çalışırken sonra yavaşlamaya başladı. sinir olacaksın. gerek ürün tasarımı gerek yazılım tasarımı konusunda hantallık senin asla ihtiyacın olmayan bişi. evet ben imac kullanıyorum. macbook'um da var. ama pc de kullandım. bi çalışma için pc ve imac'i yanyana koyunca bir an önce bitsin istiyorum artık. bu bilgisayarı haftalarca kapatmayabiliyorum. aynı anda, quarkXpress'te tasarım, finalcut'ta montaj, garageband'de ses montajı, openoffice'te sunum hazırlama, vuze'yle film indirme, iphoto ve photoshop'la çalışma yaparken ve bu makine 10 gündür filan kapanmamışken, en ufak bir yavaşlama, uğultu vs yok. safari'nin bir sürü tab'ini ve itunes'un da açık olduğunu yazmıyorum bile. ha bi de skype. bir mac kullanırken ram ihtiyacın -eğer tb tb proje yükleme planın yoksa- çok nadir ortaya çıkar. çünkü pc'de olduğu gibi arka planda alakasız bi ton şey çalışıp ram yemez. bilg.ı yormaz. mac kullanmayanlar, hızı, kestirmeleri, kolaylıkları, akıcılığı vs konularında maalesef çok yeterli bilgi veremiyor. çünkü bunlar kullandıkça ortaya çıkan şeyler. soru sonunda şuna geliyor, bir pc'de yapabileceğin herşeyi mac'te de yapabilecekken neden daha hantalına razı olasın ki?

PC alırsan ortalama 2 senede zorunlu olarak değiştirmek zorunda kalırsın. Banka bilgisayarı olarak kullanılmayacak sonuçta.
Ama Mac alırsan uzuun seneler aşağı yukarı aynı performansla kullanırsın. Şuan bu yazıyı yazdığım Mac 3 senelik. Ama en iyi PC'ciyi bir ayda pes ettirir.

aynı konfigürasyonda 1pcm ve 1 de mac'im var. aynı işi mac 2dk'da yaparken pc 8-10dk'da yapıyor. stabilitesi de söz konusu. sizin kararınız.

verilen seçenekler arasında bende mac diyeceğim. eğer bir pc almayı düşünürseniz, bahsi geçen makinalar size göre değil. biraz daha amaca uygun toparlanmış bir pc lazım. tasarım yapacaksanız oyuncu ekran kartlarından uzak durup daha profesyonel "nvidia quadro" gibi serilere para harcayın.

Bir PC'nin basit bakımlarını ( misal disk birleştirme, Ccleaner ile haftalık bakım vs. ) düzenli olarak yaparsanız ki çok zor şeyler değil bunlar, o PC performansını yıllar geçtikçe kaybetmez. Üstelik PC parçalarını, mesela anakartı isabetli seçerseniz MAC'e oranla daha ucuza ve kolay yenileyebilirsiniz "3" yıl bilemedeniz daha uzun seneler sonra PC'nizi. Bu bağlamda bilgisayar "bilgisi" iyi olan çok arkadaşım var, onlarla konuştuğum zaman elbette MAC'i öven de çok var ama PC'den teknik ve yazılımsal anlamda iyi anlayan biri onu yıllarca performanslı bir şekilde kullanabilir. Bu kullanıcıya bağlıdır.

Mac, Mac, Mac ve yine Mac.

fotorğaf, grafik tasarım, video edit gibi işlerle hobi olarak uğraşan, asıl mesleği yazılım geliştirmek olan biri olarak tek seçimim mac olurdur. 2008 late macbook sahibiyim. 4,5 yıl bitti alalı. geçen yıl ram ve disk güncellemesi ile (2 den 8gb ram'e, 160gb dan 500gb hybrid disk'e) önümüzdeki 3 yıl daha sorunsuzca kullanabilirim diye düşünüyorum. işletim sistemi çok stabil ve ayrıca alette kullanılan donanım bileşenler ile en iyi konfigürasyon oluşturulmuş.

daha hızlı işlemci, daha fazla ram'e sahip pc toplaman mümkün ancak bu daha performanslı olacağı anlamına gelmiyor.

yapacağın işler için biçilmiş kaftandır mac. windows spesifik işler yapmıyorsan pc alternatifini düşünmezdim yerinde olsam. ki ben işim nedeniyle çoğu zaman windows'a bağımlı olabiliyorum (.net windows uygulamaları geliştirmem nedeniyle) onu da paralles desktop sanal makina yazılımı ile çözdüğümden beri pc kullanma ihtiyacı duymadım hiç.

tercih senin.

mozart-türk marşı
carl off-carmina burana

beethoven-9. ve 5. senfoniler ve moonlight sonata
mozart-eine kleine nachtmusik
ravel-bolero
schubert-serenade

www.kickassclassical.com

birçoğu film müziğidir aynı zamanda.

gugıl'a "best loved classics" yazın, o albümler tam istediğiniz şeyler.

dave brubeck - time out albümünden ve take five şarkısıyla

www.youtube.com

mevcut müzik zevkinizden bahsederseniz tavsiyede bulunmak daha kolay olur diye düşünüyorum.

daha çok yabancı alternatif ağırlıklı dinliyorum.klasik genel isimler röyksopp,björk,muse,radiohead,kasabian,nekropsi, replikas gibi gibidir.

ben de caz konusunda pek bilgili değilim ama nat king cole, nina simone, frank sinatra ve aziza mustafa zadeh diyebilirim.

Jazzradio.com

www.uzmantv.com

diger videolara da bakabilirsin, oldukca bilgilendiriciler.

dave brubeck güzel bir tavsiye. miles davis'in cool jazz döneminden başlayabilirsiniz, birth of the cool, kind of blue, 58 miles güzeldir. cannonball adderley - somethin' else var. thelonious monk da hayal kırıklığına uğratmaz.

araya jülide özçelik'i de sıkıştır der kaçarım...

standart jazz, sakin naif örnekleri sunarken, moderne kadar ilerlendiğinde müziğin uç noktalarına gitmek enteresan olabiliyor...
ayrıca muhteviyatına jazzın yanı sıra funk eklenmişlerinin yanı sıra etnik ögeler de barındıranlar da ayrı bir keyifli olabiliyor...

kerem görsev, habbecik, brooklyn funk essentials & laço tayfa, audio fact, aydın esen tavsiye ederim nacizane değişik bir yelpaze bazında...

alternatif seviyorsan jamiroquai ye de bak derim, dire straits de güzel bir orta basamak olabilir

stephane grappelli, kemanla jazz yapan bir amca. farklıdır ve çok akıcıdır, bence seversin.

img232.imageshack.us buyur sol üstten başla. hepsi efsanevi kayıtlar

bill evans derim, baştan sona.
ama nereden başlarsan başla öykülerini de karıştır adamların, kadınların, şarkıların. birbirleriyle neler çalmışlar, nerelerde çalmışlar, neler yaşamışlar vs... dinlediğin müziğin katmanları artsın :)
ya da ve de hatta birkaç parça seç kendine ve onların tüm yorumlarını dinle. böylece hangi yoruma/türe daha yakın olduğunu da bulursun. sözlü istersen, my funny valentine derim, misal :)

www.englishclub.com

v3 dediğiniz düzensiz fiillerse, kartlarla anlatırdım. iki parmak kalınlığında kağıtlar kesip, bir tarafına 1. ve 2. hallerini, arka tarafına da 3. halini yazardım. bunlar bir torba içinde olurdu. kime anlatıyorsanız, elini daldırıp bir kağıt çekerdi, ne taraf çıktıysa öbür taraftakini söylemesi gerekirdi. ama mutlaka bağlam düzeyinde de desteklemek gerekir. 5-6 satırlık paragraflarda çıkan fiilleri kullanmasını isteyebilirsiniz.

insanlar gre'nin verbal kısmına böyle hazırlanıyor. yöntem iyi ama sonuçta öğrenciye de bağlı tabi.

belli bir standardı olmadığı için anlatıp geçerdim. ama tavsiye olarak okul çıkışı post it almalarını söyleyip buzdolabı kapısı, dolap, duvar, pencere'ye vs.. yapıştırmalarını isterdim. ama zamana göre. şöyle ki sabah yaptığı işler için (banyoda el yüz yıkama, mutfakta kahvaltı, dolaptan kıyafetleri almak vs..) 2. zamanlarını banyo-mutfak-dolab'a.

1. zamanlarını okul çantası, televizyon, bilgisayar gibi yerlere yapıştırsın. kaba tasnif söyledim ama ayrıntılı bir plan yapılırsa faydalı bir metod çıkar.

düzensiz fiil kavramını past tense'den bildikleri için o kavramın üzerinde durmaya çok gerek yok ama giriş için gerekli.

bildikleri bazı fiilleri sorarım ve onlar söyledikçe tahtaya yazarım. mesela altalta 6 tane fiil yazarım. sonra sınıfa fiilllerin past halini sorarım. muhtemelen söyledikleri fiiller düzenli, düzensiz karışık olacaktır. söyledikleri past fiillerin en üstüne de past yazdıktan sonra, sürpriiiiz bir de bunların 3. hali var ama merak etmeyin başka yok derim :s

sonra da past yazdığım sıraya past participle ( V3) yazarım. sınıfa sorarım: hangi fiiler düzenliydi diye. onlar düzenlileri söyleyince, 3. hali olarak ben de aynısını eklerim.

tahtanın ilk yarısını kullanmıştık ya. ortadan bir çizgi çeker geçerim yan tarafa ve tefeye irregular verbs yazar, yine onlardan bildikleri düzensiz fiilleri söylemelerini isterim. onlar söyler, fiilleri yazarım mesela bir 8 tane. sonra aynı şekilde eliciting yaparak yanlarına past halini yazdıktan sonra, kendim eklerim 3. hallerini. daha sonra sınıfça okuruz tekerleme gibi. en son sadece 3. hallerini okuturum. arkasından bir kaç öğrenciye nominate ederek okumalarını isterim.

derse ara notu: şimdi bu 3. hallerin 6, 7 kadar ortak pattern'ları var. bir workshop'ta anlattılardı ama unuttum, epeydir de gramer öğretmiyorum ama sizin yerinizde olsam yukardaki önerime şunu ekleyerek devam ederim derse.

cut cut cut
grow grew grown
go went gone
teach taught taught
..
bu tip grupları tahtaya yanyana yazarım. bahsettiğim bu gruplardı. biraz incelemeyle genel pattern'ı bulabilirsiniz ya da nette arasanız bulursunuz.

çocuklar da defterine yazar bunu. sonra ben karışık fiillerin 3 çekimini de sesli okurum, onlar da ait olduğu grubun altına yazar. duruma göre seçtiğiniz sayıda fiili çocuklar ait olduğu grubun altına yazdıktan sonra, onları tahtaya çağırıp tahtada ans. key yazma kısmını onlara yaptırırım.

en son da aynı grubun altındaki fiili hep birlikte okuruz, sonra karışık okuruz, sonra tek tek öğrenciye gösterir ona okuturum. en sonun sonuncusu olarak, tahtada 3. hallerini silip defteri kapattırırım ve sildiğim fiillerin 3. halini onlara sorarım.

birleşmiş milletler'in böyle programları dolu diye biliyorum.

(bkz: aiesec)

birleşmiş milletlerin programlarının dolu olması gibi birşey sözkonusu değildir. gönüllüler masrafları karşılanarak fakat ekstra ücret almadan çalıştıkları için epey ayrıntılı bir form doldurduktan sonra sıraya girerler. güvenlik araştırması yapıldıktan ve faydalı olacağınız bir yer çıktıktan sonra size ulaşılır. ülkemizden afrika'ya gitmeye gönüllü kaç kişi vardır bilmiyorum. dolayısıyla atıyorum, bildiğiniz dillerin yanında, çoğunluğu müslüman diye geçen bir ülkeden geliyor olmanız ve ne bileyim ilk yardım sertifikanızın olması sizi ön sıralara taşıyabilir. bunun dışında, örneğin unicef birleşmiş milletler çatısı altında olsa bile oradan maddi anlamda çok çok az faydalanıyor. afrika gibi bir konuda sizi değerlendirmek isteyebilirler. tavsiyem, birleşmiş milletler kurumlarının sayfalarına girerek gönüllülük olanaklarını incelemeniz.

Teşekkür ederim.

Ama ne yazık ki, Aiesec'le geçen yaz Hindistan'a gittim ve tekrar düşünmüyorum.
Ayrıca Afrika'daki hemen hemen tüm Birleşmiş Milletler ofisine başvurdum ve henüz olumlu bir geri dönüş almadım.

mavi marmara ile geçen sene çıkış yapan ihh var. bir de yeryüzü doktorları. afrikada epey yerde etkinler diye biliyorum.

ben olsam içmezdim. ne olur ne olmaz diye..

içme. ama yatmadan bi bardak ılık su iç. alkolün depresif yapma olasılığını azaltmaya başlamak amaçlı. bir de yatmadan kesin dişlerini fırçala. hayır dalga filan geçmiyorum. ağzında iğrenç bi tatla, hisle uyanma.

pasiflora tamamen bitksel bir ilaç. hatta ilaç bile değil bitkisel şurup. bişey olmaz. alkol aldıysan zaten pasifloraya ihtiyacın kalmaz :)

hayır içme, prospektusunde de yazıyor zaten-halusinasyona kadar yolu varmıs.
yani aynı gece alma yeter.

gece içmedim, alkol almadan önce de neredeyse 24 saat önce falan içmiştim. bir şey olmadı, çok uykum olduğundan dişlerimi fırçalayamadım onu yapsaydım iyi olurdu evet:) ben de bitkisel ve ilaç bile değil diye düşünüp kendimi biraz rahatlatmıştım ama, çok yakın zamanlarda almayınca öyle bariz bir etkisi olmadı gibi.

votkayla karıştırıp içtim. bir şey olmadı. Propektüsünde alkolle birlikte almak sedatif etkiyi arttırabilir diyodu. uyutur en fazla.

alkolün kafası yetmediyse iç.

(bkz: ring)

(bkz: it)

yalnız acayip çarpar ve biraz uzun bir film.

wolf creek.

(bkz: the shining)

gerilime kaçan bir film olur derseniz (bkz: the strangers)

suspiria

paranormal activity 1-2

midnight meat train

the orphan

ben şahsen gitmesem de arkadaşımın ailece gidip memnun kaldığı bir yer var:
www.grupanya.com
fırsat bitmiş ama şu anda fiyat 100 lira imiş. arkadaşın söylediğine göre otelden kendilerine 1000 liralık toplu alım yaptıkları takdirde fiyatı 50 liraya düşürebilecekleri söylenmiş. onlar da şu an adam arıyolar istiyorsanız iletişim bilgilerini yollarım

city hotel. turan güneş bulvarı. 1 saat süren bali masajı 120 tl. biz bir kampanya ile almıştık, 30 dk.da bile marine edilmiş tavuklar gibi kaldık. muhteşemdi. karışık hamam, sauna, buhar odası/fin hamamı ve fitness da var. bunların günlük kullanım ücreti de 30 tl. ufak ama gayet yeterli ve temiz bir yer. aldığım bir şişe suyu da ikram etmişlerdi. iyi bir müessese. bazı karşılaştırmalar da yaparak söylüyorum bunu. mesela patalya için bir "ama" listesi yapmam gerekirdi.
sırtınız boynunuz böyle gerginken spora başlamayın zaten. daha kötü bile yapabilirsiniz. muscoril de imdada koşabilir. kendiniz ulaşabildiğiniz yerlere sürseniz bile faydası olur. spora başlarken de oradaki insanlara ufak da olsa böyle bir sıkıntınız olduğunu söylerseniz, doğru hareket ve aletlere yönlendirirler.
city hotel'deki masözler de çok belli ki yaptıkları masajın eğitimini almışlar. gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum, umarım size de iyi gelir :)

teşekkür ederim ay şansıma da hergün maille gelen gözüme gözüme sokulan masaj kampanyalarının hiçbiri yok. öf. muscoril deniycem. sağolun..

rica ederim :) yazımı yeniden okudum da sanki 120 tl kampanya fiyatı gibi olmuş ya da olabilir. öyle değil. 120 tl normal fiyatı. gevşek günler dilerim :)

tek diyeceğim o ki, politikacı her yerde politikacıdır.. değil akepeye meclise adım atacak kimseye günahımı vermem..

1. bir başbakan kendisini sürekli -iç, dış- bu tür savunmalarda buluyorsa, bir tuhaflık vardır.
2. savunmalarında içerik değil de uslüp ağır basıyorsa, içerikte bir sorun vardır.
3. incelik ve espri anlayışından mahrum her tür konuşma, kendi kapasitesini açık ettiği gibi, karşısındakini de küçük görmektir.
4. "en iyi savunma saldırıdır" taktiği resmen minderden kaçmaktır.
5. yapabileceği başka birşey olmadığı durumlarda karşımıza çıkar.
6. ne sıklıkla karşımıza çıktığı hayret verici düzeydedir.
7. sivri dillilik makamı yerine münazara adabı bilseydi, nedenler ve sonuçlar şeklinde bir "konuşma" yapabilirdi.

8.konuşmayı yapan atatürk olsaydı tüm bu bu maddelerin canı cehenneme derdim.

haklısın ama avrupaya olan antipatimi yenemediğim için de onlar aleyhine -samimi olmasa bile- konuşan kim olursa olsun alkışlayasım geliyor. avrupa dediğimiz lanet toplum, 2 tane dünya savaşı çıkarmış, afrika ve ortadoğunun sırtına basa basa kendi o pislik ortaçağını def etmiş, sadece kendi halkına hümanist, çıkarları için kimsenin ve yeri geldiğinde de birbirlerinin bile gözünün yaşına bakmayan iğrenç bir yığın.

bu adamların kalkıp bize ahlak, demokrasi vs. dersi vermelerinden tiksiniyorum.

empty space'e tamamen katılıyorum.yazacak bir şey bırakmamış,sağolsun.

avrupa'nın ahlak-demokrasi dersine gelince;

sizin gibi düşünen milyonlarca insanın ilgisini çekmek için avrupa aleyhine konuşuluyor tabii ki.sonra ne yapılıyor? avrupa birliği kapılarında sürünmece,ab'ye uyum yasaları adı altında dönen türlü dolaplar...bunu yapanlar sizin "avrupalı" tanımınızla uyuştu kafamda...demişsiniz ya "çıkarları için kimsenin ve yeri geldiğinde de birbirlerinin bile gözünün yaşına bakmayan iğrenç bir yığın",işte bu konuşmanın ardından bahsi geçen kişilerin böyle bir yığın olduğunu bir kez daha düşündüm ben.

konuşmayı yaptığı yer, avrupa birliği değil. avrupa konseyi'dir. council of europe. türkiye kurucu üyeleri arasında sayılabilir. kurulduktan 3 ay sonra katılmıştır. 1949'dan beri üyesi olduğumuz ve bu dönem -yamulmuyorsam- başkanlığını yaptığımız, avrupanın ilk uluslararası örgütü. demem o ki, sonuna kadar söz sahibi olduğumuz bir yerde, durduk yere, kendimizi savunmada bulduk. ezdirmem edebiyatı yapmak kolay. esas gerçekte ve gerçekten ezdirmemeyi becermek gerek.

süt bal zencefil. her gece yatmadan fondip yaparsan boğazının temizlendiğini farkedersin.

(bkz: kronik farenjit)

teşhisin buysa tebrik ederim boğazı yalama etmişsin. artık ömür boyu koruman lazım. bana uzmanın söylediğini aynen aktarıyorum:

"acı, ekşi, turşu yok sigara yasak"

kronik farenjiti çok süper dizginlemiş biri olarak adaçayı diyorum.

zencefil şu aşamada boğazını tahriş edebilir. ama biraz iyileşince evet, kullan. hatta havlıcan ve tarçınla beraber. balı da asla kaynar bişilerin içine koyma, faydadan çok zarar olur. benim iksirin tam tarifi şöyle: sütü ısıt. havlıcanı rendele, zencefil ve tarçınla karıştır, süte ekle, karıştır. süt ılınınca balı ilave et. afiyet olsun. baharatları da bir çay kaşığından fazla kullanma. hakiki kestane balı bulabilirsen daha faydalı olur.

adaçayını da ister poşet ister dal olsun, 2 dakikadan fazla tutma sıcak suyun içinde.
bir de habire çay içmek yerine, ılık su iç. oda sıcaklığı değil de, kaynamış suya soğuk su katılmış olanı.

geçmiş olsun :)

not: unutmuşum az önce. en kritik şeylerden biri de tozdan, dumandan uzak durmak.

v for vendetta belki

anarşizm - der baader meinhoff komplex

Capitalism: A Love Story

www.imdb.com

hotel rwanda faşizm için izlenebilir

the lives of others

liberalizm
muhafazakarlık
faşizm
anarşizm
marksizm
sosyal demokrasi

açılarından her tür incelenir.

yapısalcılık ve postyapısalcılık alanlarından da zorlanabilir.

blindness
children of men
cidade de deus
munich
syriana
hunger
schindler's list
american history x
gandhi
citizen kane

ölümsüz(z) : costa gavras

zeitgeist serisi

The Parallax View
www.imdb.com
The Conversation
www.imdb.com
Network
www.imdb.com

die welle

harika bir filmdir ayrica

fifty dead men walking
even if she had been a criminal (kısa)
good night, and good luck
malena
the simpsons movie
the secret in their eyes
thank you for smoking
the life of david gale
dr. strangelove...

hatta:
is.gd
is.gd

V For Vendetta kesinlikle tavsiye ederim!...

(bkz: bahoz)
(bkz: çoğunluk)
(bkz: min dit)
(bkz: uçurtmayı vurmasınlar)

good bye lenin!

amistad

american history x faşizm için

Tuvalu adası'na gider bira içip gelirdim.

Valla Kaş'a giderdim. Ya da yok ya Olympos daha iyi daha sessiz daha az merkezi... Miss git Orange ta kal. Ohh lan. Öfff lan.:/

ben çok uzaklara gitmezdim. insanlar henüz adalara gitmeye başlamamışken gider şöyle bir adada güze lbir otelde kalır, adaların ücra köşelerinde oksijen çekerdim ciğerlerime. burgazada olabilir hatta.

sinop'a giderdim.

daha da gelmezdim.

Amasra, Abant-yedigöller, kartalkaya... muazzam yerler.

woody allen'ın birçok filminde bulabilirsin bu tür diyaloglar. manhattan aklıma ilk gelen.

richard linklater'ın (tape başta olmak üzere) bütün filmleri

pulp fiction
oldboy (bu tam karşılamıyor gerçi)

scarface
shawshank redemption
pulp fiction
kaybedenler kulübü
ağır roman
casablanca
memento
forrest gump
reservuar dogs

ben de o tür filmlerden hoşlanırım.
ilk bakışta aklıma gelenler bunlar.hepsi birbirinden iyi filmlerdir bence.

mesela before sunrise, before sunset ikilisi var. bir de the fall var diyalogları ayrı, görselleri ayrı şölendir.

(bkz: the man from earth) www.imdb.com

kevin smith külliyatı.

Il Postino, nam-ı diğer Postacı. Pablo Neruda'nın postacısı

closer

9

the man from earth +1

ayrıca: ghost world
dead poets society

(bkz: conversations with other women)

tabiki matrix...gerçeği sorgularken ki cümleler çok zekice

dersu uzala
the wind that shakes the barley
before the rain
der himmel über berlin
departures

the man from earth +2

2 gün sonra gelen bir cevap daha: (bkz: the invention of lying) www.imdb.com

Besiktas carsindaki spotcular iyi, bizim arkadas kocaman dolap, yatak, sehpa ve bir sandalyeyi 150 ye almisti. Guzel baya..

merhaba

fiyatları hakkında bilgim yok ama şişlide bildiğim iki tane spotçu var, adamlar müşteriye kamyonetle teslime ediyo ürünleri. lazım olacaksa adres verebilirim.

4.levent çeliktepe taraflarında spotçular var.

craigslist'ten de bir sürü eşya çıkabiliyor. istanbul.tr.craigslist.com.tr

duyuruda eşya ilanları vardı. hatta bedavaya veren birileri de vardı.
doğru anahtar kelimelerle bulabilirsiniz.

bir kaç gün önce 1350 liraya pek çok eşya veren bir ilan vardı. dur bulem.
www.eksiduyuru.com

geceleri de açık veterinerler oluyor. internetten bi araştırıp, hiç olmazsa şimdi bir telefon edin. "bir bilen"e sorun.

balkondan falan düştü mü hiç ? darbe alan dişler zamanla sallanıp düşebiliyor.

hep ev yemeğiyle mi besliyorsunuz? kedilerin dişlerini korumak için biraz sert besinlere de ihtiyaçları vardır. o yüzden kuru mama da vermeniz gerekirdi.

kalmak icin couchsurfing yapin. www.couchsurfing.org

yemek icin franprix'den alisveris yapin. sandvicle falan gecinip gidin.

couchsurfing'i düşündük ama açıkçası güven problemi yaşıyoruz biraz ve 3 kişiyi misafir etmeleri biraz problem olabilir. garları falan da düşündük :D arada kalmalık hostel tavsiyesi de olabilir.

tavsiye edebileceğim bi hotel var.
www.hotelalesiamontparnasse.com
booking.com üzerinden 2 kişi çift kişilik odada kişi başı 35 euro ya falan kalmıştık. metro durağına çok yakın. hemen yanında türk kebapçısı var=) yeri şahane, çok şirin bi otel yatakları inanılmaz rahat. metro kullanmayı hemen öğrenin derim ben pariste. söyledikleri kadar karışık değil bi metro haritası alın jeton satan metro girişlerindeki vezneden ve alemlere onunla akın.

ha bu arada hemen yakınında bir süpermarket de var, yeme içme olaylarını da oradan halledebilirsiniz ya da dediğim gbi türk lokantası var, constantinapole isimli orda yiyin çok lezzetli kuzu şiş i var=)

en iyisi hostel eger couchsurfing yapmayacaksaniz tabii. hem 3 kisisiniz, oda paylasirsiniz (ya da mesela 4lu bir odanin cogunlugu siz olursunuz, rahat olur) baya ucuza gelr. www.hostelworld.com daki hostel reviewlari baya guvenilir, ona gore karar verirsiniz.

bir de merkezi bir yerde kalin ki yuruyerek her yere gidin, metroyu sadece zorunda kaldiginizda (hava kotuyse, ya da montmartre'a gidecekseniz) kullanin.

merkezi nedir derseniz - saint germain/saint michel/chatelet taraflari, quartier latin taraflarinda kalirsaniz her yere yurursunuz. oralarda pek hostel var mi bilmiyorum ama, vardir illa ki.

www.hostelworld.com bu siteden istediğin her kriterde hostel bulabilirsin. alanının en iyisidir, değerlendirmeler kısmı da çok yardımcı oluyor gerçekten. Bir de illa aksiyon istiyoruz diyorsanız, naçizane tavsiyem 1 er gün arayla konaklayın burada. valizinizi bırakırsınız hostelde. Ayrıca 10 gün paris için çok değil mi? yakın şehirlere filan kaçın birazda :)

anaaam ne güzel :)))) Heyecan yaptım ben de :D

interrail için yazmıştım ama sizin de işinize yarar şeyler mevcut: #22673356

vélib'i sevebilirsiniz. pont des arts'da keyif yapmadan dönmeyin. caz, blues dinlerseniz, le caveau de la huchette'i es geçmeyin.
pompidou centre'da çok ilginç sergiler olabiliyor. rodin müzesi harikadır.

couchsurfing referans sistemiyle işleyen güvenilirliği çok yüksek bir yer. host ya da surfer bi hata yaptığında bu aynen ilgililere iletilir ve tüm kullanıcılara mailler gider. dikkat edin diye. bir couchsurfer olarak çok rahat söyleyebilirim ki, bir şehirde bulunmanın en güzel hallerinden biridir kendisi.
ama haklısınız 3 kişi çok gerçekten. paris gibi bi yerde evler de ufacık olduğundan ihtimaller epey düşük. velhasıl couchsurfing sadece uyku yeri sağlayanların toplaşma yeri değil. misal, sırf bi kahve için, köprüde şarap içmek için, sizle şehri gezmek/sizi gezdirmek için birilerini bulabilirsiniz. yerel birileriyle bağlantıda olmak her zaman iyidir. rahat olun, takılın yani.

Couchsurfing'de olumlu yorumlar almış birini tercih edecekseniz güven problemi yaşamanız için bir sebep yok. Kurtulun biraz bu yabanilikten.

doktora git o da muhtemelen ultrason ister, ultrason çektir. ancak o zaman anlarsın taş var mı yok mu.

doktora git.

yahu doktor falan filan.. her şeye de doktora gidilmez ki.. bana daha çok, kas ağrısı gibi geliyor bu.. teşhisi konmuş hastalığını tedaviye yanaşmayan insanım, gitmem doktora falan. meraktan soruyorum burda yav.. :)

Veteriner evden gelip alabilir. Kutusuyla komşuya yada güvendiğiniz bir esnafa bırakın.. ayrıca sekize kadar çalışır genelde veterinerler. Akşam götürün.

eve gelişlerde ekstra ücret de talep etmeyebiliyorlar. ya da çok cüzi bişi oluyor. 7/24 açık veterinerler de var. size yakın bir tane bulup, telefon edip, randevu alın derim. biri olmazsa öbürü kesin olur.

yemekle ilgili de, kediler bazen çok bayıldıkları mamaları fazla kaçırabiliyorlar. porsiyonları sizin ayarlamanız gerek.
sütten ziyade, yoğurt nefis bir besin onlar için. hele şimdi biraz ishal de olduysa. oda sıcaklığında yoğurt verin. umarım onu sever :)
geçmiş olsun çok :)

Yavru kediler için yaş mama almıştım.

çok üzüldüm ya. evinize yakın hiç arkadaşınız yok mu? 1 aylık kedi her türlü bakılır, bir sorun çıkartmaz kimseye :(

kedi noldu? meraktan ölcem.

Ankaray'la ya da Metro'yla gidersin oradan da Etimesgut için otobüse binersin .

nereye giderim metroyla?

trenden indiğin yerden banliyö ile etimesgut'a doğrudan gidersin.

banliyö yakın mıdır? hangi durak oluyor acaba?

metroyu filan karıştırma, trenden ankara durağında in. oradan banliyö ile etimesgut evet.

trenden direk etimesgut'ta inebilirsin. hangi trenle geldiğine bağlı. bindiğinde kondüktöre bi sor.

Ankara garından önce Sincan'da duruyor genelde hepsi. Orada inip aynı istikametteki banliyö trenine binip Etimesgut'ta inebilirsiniz.

eger adana taragindan geliyosan sincan da inemezsin tabi:-)ankara gar da in 3. PERRONDAN BANLİYO diye yazar zaten sincn yonu trene biN

çok fantastik gelmezse eğer, şırıngayı, havluda mincik bi delik açıp meme gibi yapabilirsiniz belki. biberonu da aynı şekilde kullanmak mümkün olabilir. bunun dışında, yavruyu havluyla alıp beslemeyi deneyebilirsiniz. bir de minik minik başını, gıdısını okşarsanız zamanla sakinleşebilir. çok kolay gelsin :) umarım annesi bir an önce yanınıza varır.

"mart ayı başına vurmuş iki maganda kedi tarafından anne kedimiz rehin alındı"

öldüm, bittim. bu kediler aleminde yaşanan dramları insanlar yaşamıyor vallahi. müge anlı'nın sadece kediler üzerine kurulu bi program yapması lazım.

son durum nedir acaba? faydalı olabildik mi? :)

1. Kesin dogruluk olmamakla birlikte, annesi bıraktiysa yine birakacaktir. bakimini siz ustlenin derim.
2. 2 aya kadar anne sutu iyi olurdu ama sut verecekseniz mutlaka suyla karıştırın. normal süt ağır gelir ishal başlar. gözleri açılmış yürüyebiliyosa kendi içsin bence alışsın. eğer içemiyorsa o zaman damlalık veya şırıngayla verirsiniz.
3. bir an önce tuvalete alışsın. zaten bir iki kere aynı yere yaparsa alışır.

çok küçükse sütü ılık ve sulandırarak vermelisin. yoğurt sütten çok daha iyi bir besin. oda sıcaklığında vereceksin. sık sık beslemek gerek. su çok önemli. tuvaletini yapmasını sağlamalısın. sıcak tutmak gerek bi de. termofor gibi bişi çok işe yarayabilir. içine sıcak su koyacağın şişeleri bi kazağa filan sarmak da olur. ama deli sıcak olmasınlar. annesi gelip bebeğini isterse bi ver bence ama takip etmeye çalış. bazen ne yapacakları belli olmuyor. çok küçükse şırıngayla beslemen lazım. eczanelerde bulunur böyle şırıngalar. minik kedi için dersen anlar onlar. bir de netten bi veteriner telefonu bulup arayabilirsin. hem benim verdiğim bilgileri doğrulatırsın hem de en doğrusunu onlar bilir. çok acelem var. paldır küldür yazdım. yine yazarım.

1- eğer anne yavruyu reddetmiyorsa sizden bin kat daha başarılı olacaktır. doğası o neticede. yanında bırakın annesinin. günde 2-3 sefer kontrol edin. başlarına bir iş gelmesin yeter. gerekirse kutudan falan bir ev yaparsınız.
2- besleme tavsiyelerinde kedinin yaşı önemli olacaktır. ancak mümkünse veteriner ya da petshoplardan kittymilk(anne kedi sütü tozu) bulmaya çalışın. eğer hiç yoksa içine yumurta sarısı ve bir çimdik toz şeker katılmış, 1/2su- 1/2 süt karışımını vücut sıcaklığında olacak şekilde verebilirsiniz. yoksa inek sütünü yavrucak rahat sindiremicektir. ishal olur. şırınga 50 kuruş falan bişi. alırsanız çok makbule geçer hayvan açısından. daha rahat yer içer yavrucak. yok illa kaşık diyosanız o kadar küçük bi ağza ancak çay kaşığı sığar.
3- ezberden konuşmak kolaydır. o nedenle mümkünse bi veterinerle görüşün. ama yine de ilk seçeneğiniz annesinin yanında bırakmak olmalı. 4 aylığa kadar da anne atmazsa ayırmayın. sorasında yavaş yavaş yavru da anneden uzaklaşınca alırsınız içeri. ayrıca unutmayın bir kediye herşeyini annesi öğretir. bunları öğretecek vaktiniz ve sabrınız yoksa bu işe hiç bulaşmayın. annenin sütten kesme oyunlarını da hırpalama olarak algılayıp doğaya müdahale etmeyin. annesi vaktini bilir.

başka bir sorun vs olursa da burdan ya da sözlükten ulaşabilirsiniz.

cevaplar için teşekkürler,

gözleri açılmış ve ufak adımlar atabiliyor.

esasında annesi bırakmadı, diğer yavrularını da bizim balkona topluyor sanırsam. sanırım bu dönemdeyken annesine vermek daha doğru olacak ama bırakmaya hiç gönlüm el vermiyor, çok sevimli kerata.

sulandırılmış sütü çay kaşığıyla içti birkaç kaşık.

günde kaç gere beslemek gerekir? ve de tuvaletini yaptırmaktan bahsetmişsiniz, bunun için benim ekstra bir çaba göstermem gerekiyor mu:D

bence 2-3 ay olana kadar hiç uğraşmayın. her yönden. sevimli olması onu annesinden ayırmanız için "tek neden" olmasın. bakın 4 gündür iki yavruya bakıyorum. eminim en başta onlar normal süt emmeyi tercih ederdi. 2-3 saatte bir beslemek zorundayım. benim için de zor oluyor onlar için de. tuvalet de ayrı bir sorun. henüz düzgün br yere yaptıkları olmadı :) hatta ilk 2 gün çiş kaka da yapmadılar. masajdı, şuydu buydu derken yaptılar halılara :) sakıncası yok halıya yapmasının ama dedim ya. bunu düzgünce öğrenmelerini ben de onlar da isterdi sanırım.
lütfen sadece tatlı diye almayın. 2-3 ay geçsin. siz mama onlara mama verirseniz zaten balkondan da ayrılmaz, sizden de. (yavrulara vermeyin, anneye verin. onlar da sizle kalır)

www.ayperiugur.com

taptaze ilave: imgur.com
kaka eğitimi olmadan annesinden ayrılan ekdi örneği resim 1. sadece 3 dakika önce çektim.

cevaplarınız için çok teşekkürler, yavruyu annesinin yanına vermeyi uygun gördüm.

teşekkürler. iyi yaptınız. çok sevindim.

bence de iyi yapmışsınız. hem sizin oralarda takılacağa benzerler :)

1. mavi tren daha konforlu gibi. onu tercih et. pulman dedigi ucak koltugu gibi genis ve aradaki mesafe yeterli. tek basina yolculuk yapacaksan onu belirt, koridorun bir tarafi tek sira diger tarafi cift sira koltuklarin.

3. vagonlarda yok ama restoran kısmına gider de rica edersen oradaki prizi kullanabiliyorsun.

4. restoran vagonu var, yemekler iyi sayilir ama porsiyonlar ufak fiyatlari fazla. sen yanina yiyecek birseyler hazirla, koltugunda otururken cikarir onu yersin. herkes ayni seyi yaptigi icin aman ayip olur falan deme.

mesafe kısa olduğundan yatak yok, kuşette kompartmanı başkalarıyla paylaşacaksınız ama yine de rahat bir uyku cekebilirsiniz.

ankara'yı bilmiyorum

kompartmanlarda priz var.

şehir merkezlerinde bir koşu büfelerden birşeyler alabilirsiniz. trende de yemek vagonu olabilir, o trenleri incelemedim bilmiyorum.

Bir de arkadaşlar fiyatları görebiliyorsanız buraya yazar mısınız? Karesi ve İzmir Mavi için, yataklı, normal..

Mavi de yataklı var galiba? O da mı dardır? Yemekli vagonların koltukları geniş mi?

izmir mavi: tam 24, indirimli 19.25 pulman için.

kuset yokmus yatak varmıs ki pek rahat ve lükstür, sıcak suyu bile vardır odanızda.

yatak: tam 79, indirimli 74.

karesi: pulman- 20.50 ind: 16.25

kuşet: 30.5 ind: 26.25

benim boy 1.80 kuşetliye sığdım sorun olmadı, dar filan da değil pek. yataklıdaki yataklarda aynısı zaten. yemekli vagonu lokanta gibi düşün, yemegini yer kalkarsın, kompartmanına ya da koltuguna dönersin.

-izmir mavi'nin yataklı vagonu var. pahalı gelmezse onu tercih et, bir daha otobüse filan binmezsin.

-pulman alacaksan da koltuk araları da geniş, koltukların kendisi de. hem uçağa hem otobüse göre.

-yemekli vagon harika bişi. trende yolculuk yapmanın en keyifli yanı. akşam yemek içmek, sabah kahvaltı, çay kahve...

-varış saatlerini çok ciddiye alma. çoğunlukla rötar oluyor, uyu dinlen sen.

-yemekli vagon dışında arada vagonları gezen bir bisküvi/meşrubat arabası da oluyor. aç kalmazsın.

-herkesin bavulu öyle yukarda duruyor. merak etme. başka bir yere gideceksen en kıymetlileri yanına al sadece.

-vagonların içinde, kapıların üstünde ikaz lambaları var. wc, yemek filan. wc yanıyorsa, tuvalet meşguldür. boşuna gidip orda bekleme.

-tren istasyondayken tuvalete gitme. temiz kalsın oralar.

-etimesgut'tan binebiliyor olman gerek. bir sor. olmadı sincan'dan kesin biniyorsundur.

-yataklı vagonda, odalarda priz var ama voltaj dengesiz olabilir diye pek önermiyorlar. yine de bir sor. priz var orda.

-tren kalkıp dolaşabileceğin, tıngır mıngır, pek muhabbetli bir yolculuk vasıtası. iyi yolculuklar :)

bir üstteki cevaba soru cevap nick uyumu diyesim geldi, ankara garından rezervasyon yaptırıyorsunuz ama size şu saate kadar almalısınız deniyor, yani yolculuğa çıkarken alırım opsiyonu yok malesef sıhhıye yolları dar şeklinde kestirmeden gidebilirsiniz gara, 15 dakikalık yürüme yolu var yok.

ayrıca etcdd.tcdd.gov.tr

jonathan safran foer
douglas coupland
chuck palahniuk
don delillo

bu da onlarin yerli versiyonu
murat menteş

dostoyevski

oğuz atay.

nedeni ise bu yazar okunmadan ölünmemeli.

(bkz: khaled hosseini) "odunun teki oldum ben" derken canıma okumuştur.
(bkz: amin maalouf) bi tanedir.

bunların dışında polisiye, gerilim falan severim. çok kişi sevmez, saymayayım boşuna.

wilhelm reich tümünü okumasan da olur ama dinle küçük adam.

kafka

borges

lovecraft

poe

lawrence durrell iskenderiye dortlusu 4 cilt 4 farkli karakterin gozunden anlatiliyor, cok enterasan kitap. olmeden once okudugu icin mutluyum:)

ermanenovski

bence kitap yazmadan ölmemek lazım.

(bkz: irvin yalom)

beni okumadan ölme
ölümü gör bak! söz ver! okuycam de!

hakan günday

j.r.r tolkien

samuel beckett
bilge karasu

(bkz: toprak ışık)

(bkz: ihsan oktay anar) bal damlıyor satırlarından.
kafka, orwell, knut hamsun: mideye yumruk surata tokat.

eger epic fantastik seviyorsan bahadır içel.

milan kundera,
marcel proust,
peyami safa,
virgina wolf,
hasan ali toptaş,
ihsan oktay anar.

yeter sanırım.

oğuz atay
ve
ihsan oktay anar
evet,ikisini okumadan ölme...

belki.
you're fully enjoying your life.

editler peşpeşe: unutmuşuk ingilizceyi.

you are living the life
da olur bence

to live off the fat of the land diye bi deyim var ama...

direk çevirisi olmasa da ve argo olsa da bence şu gider:

you lucky bastard.

lucky you

abartıyorum;

"you r living on the edge"

you have the life of Riley

nfs.sparknotes.com
www.imdb.com

döneme ve dönemin diline çok aşina değilsen, sonelerden başla. ingilizce baskılarının çoğu gayet iyi. sözlük kullanmayı asla zaman kaybı gibi görme. shakespeare bazen kelimelerin 2-3 anlamını da kullanır, aynı mısrada/cümlede. keşfettikçe güzelleşir. oyunlardan da othello'yla başlayabilirsin belki... yine sözlük, hep sözlük :)

komedilerinden başlar, hamlet de olabilir

sigarayı bıraktım, alkol zaten almıyorum, hap hiç kullanmadım zaten.. şeker yerine bal at dedilerdi de öyle yapıyordum. ama şimdi ikirciklendim :pp

evet kaynar sıcaklıkta bişilere koymaman gerek. direk zehir oluyor o zaman. ılındığı vakit eklersen mis gibi olur :)

e çay da ılık içilmez ki be yaw :ppp

pekmez deneyin bal olmuyorsa

yok siz ballı içmeyin, evet.

bu işlenmiş şeker alternatifi sorusu benim de aklımı kurcalıyor. zararlı olmasa da yararsızmış sıcak bal, içerik olarak da beyaz şekerden farklı değilmiş. doğal meyve şekeri filan satılıyormuş yurt dışında.

balı kaynar suyla zinhar içmeyin:). o zaman toksik etki gösteriyormus, ılıyacak öyle katacaksınız balı. benim gibi sıcak içecekleri kaynar seviyorsanız, bal katmayın.

nee o zaman lipton'un "ballı yeşil çay" ürünü de mi zehir? şimdi baktım ama içindekilerde fırıncılık balı yazıyo onun. belki ondandır..

mobilite önemsiz ise imac tabii

taşınabilir bir bilgisayara ihtiyacınız var mı? yoksa sabit dursa da işinizi görür mü? bu sorunun cevabı sizi sonuca götürür gibi geliyor bana

mac mini

Eğer taşınabilir bir bilgisayara ihtiyacınız yoksa iMac. Benim gibi, 80 tane uygulamayı aynı anda kullanmaya çalışınca 13" yetersiz gelebiliyor. Özellikle Photoshop gibi tasarım uygulamaları kullanıyorsanız az da olsa problem olabiliyor.

ikisini de kullanan biri olarak, imac diyorum. çünkü macbook sandığınız kadar taşıyacağınız ve taşımak isteyeceğiniz bi makina olmayacak. ağır, büyük ve kırılgan gelecek. macbook, imac'e göre daha çabuk eskiyebilecek ve daha çabuk dolup yavaşlayabilecek bi alet. şu an aklınızda olmayan ama zamanla istediğiniz bişileri yapmak için bilgisayara yazılım yüklemeniz gerektiğinde imac'e çok daha rahat yükleyeceksiniz ama macbook için illa bir düşüneceksiniz. macbook'lar da candır elbet ama işte karşılaştırma yapınca...
mobilite çok lazım derseniz, tavsiyem uygun olunca bir de netbook almanız.

bir de yeni aklıma geldi. macbook pro alıp bir de geniş monitörle şenlendirebilirsiniz belki hayatınızı. yani macbook'a meyil varsa...

şişli etfal olabilir.

bir de geçmiş olsun tabi :) ilk yazarken es geçmişim.

herhangi bir dahiliye uzmanı da yeterli olur. bir sabah ac karınla gidin, kan tahlilinde cıkar. ha önemli bir değer cıkarsa o zaman endokronolojiye gidersiniz, daha uzman ellerde olmak üzre..

hamama gitsin. her tarafını kütürdetir pamuk gibi yaparlar. ben de hiç hayatımda hamama gitmedim ama duyduğum kadarıyla bu iş için en iyisi hamam. karacabey hamamı (önüne hamamönü denilen hamam) iyiymiş.

ankarada masaj yeri bilmiyorum ama aynı dertden muzdarip biri olarak başka önerilerde bulunabilirim. sırt kaslarını çalıştıracak egzersizler ve spor. sırt ağrısı, sırt kıtlatma fanatizmini büyük ölçüde çözüyor.

city hotel. turan güneş bulvarı. 1 saat süren bali masajı 120 tl. biz bir kampanya ile almıştık, 30 dk.da bile marine edilmiş tavuklar gibi kaldık. muhteşemdi. karışık hamam, sauna, buhar odası/fin hamamı ve fitness da var. bunların günlük kullanım ücreti de 30 tl. siz masaj almasanız bile beraber gidin. pişman olmazsınız :) ufak ama gayet yeterli ve temiz bir yer. aldığım bir şişe suyu da ikram etmişlerdi. iyi bir müessese. bazı karşılaştırmalar da yaparak söylüyorum bunu. mesela patalya için bir "ama" listesi yapmam gerekirdi.

martı da dahil edilir bunlara illa ki

roald dahl var.

l'etranger diyelim mi?

bunlar gibi derken, kriter çok uzun olmayıp güzel olması mı? yoksa konu bakımından mı onlar gibi kitaplar? eğer kısalık açısındansa, aylak adam'ı tavsiye ederim. hem fazla uzun değil hem de çok güzel bir roman. bugüne kadar okuduğum en iyi romanlardan biri diyebilirim.

panpa babil kitaplığı yada babil kütüphanesi olarak geçen seriyi tavsiye ederim. borges tarafından toplanmış bu seri, birçok ünlü yazarın fantastik ama aynı zamanda felsefik ve düşündürücü hikayelerini içeriyor.

panpa diye başlayıp gayet resmi bir yazı girmem de benim fantastikliğim.

john steinbeck - fareler ve insanlar
gabriel garcia marquez - kırmızı pazartesi
gabriel garcia marquez - bir kayıp denizci
ernest hemingway - yaşlı adam ve deniz
albert camus - düşüş

kuğulu park'tan geçen herhangi bir otobüse bin. kuğulu park'ta in, ordan ister yürü, ister bi taksiye bin. yürüyüş 10 dk filan sürer sanırım. yokuşu çıkarken sağda olacak.

valla yurumesi ne kdr surer bilmiyorum ama gar'dan cikip ataturk bulvarina yururseniz oradan 413 nolu otobusler gidiyor ve taa'nin onunden geciyor. web.ego.gov.tr

pandeli var, develi var, hacı abdullah'ta da vardır tahminim. kot tişört gidin yiyin :)

aksaray horhor'da yada fatih kadınlar pazarında envai çeşit kebapçı var, oralarda vardır güzel yapan bir yer.

antebi var acıbadem'de, ali nazik konusunda aşmışlardır

çok. kusura bakmayın şu an tam rakamı anımsamıyorum ama toplasan en fazla 2,5 gün sonunda 72 tl gibi bi rakam çıkarmışlardı. şubat 21 sabahı idi. büyükşehir kafasına göre çılgın fiyatlar koymuş. mümkün mertebe kaçın. orası ne kapalı otopark, ne de 24 saat güvenliği var. adamlar saat 18.00'dan sonra gidiyorlar zaten.

Rica ederim, kusur ne demek.
Teşekkür ederim. Sanırım aracı başka bir yerde bırakmak çok daha mantıklı olacak bu durumda. Demek ki, yalnızca yolcu indirip almak için uygun bir otopark orası da...

gecelik 6 tl idi geçen hafta. cuma gittim pazar döndüm 12 lira verdim.

birde orayı tcdd işletiyor belediye ile alakası yok ki.

hakikissg'nin yazdiklarindan sonra gecen hafta (23 aralik 2011) arabayla gittik gara. oradaki gorevli, gunlugun normalde 24 lira, ama sizin icin cuma aksamdan pazar aksamina kadar 32 lira yaparim dedim. internette okudum, martta gunlugu 6 liraymis deyince de, o eskidendi, simdi artik konyaya, eskisehire bir suru hizli tren var, otopark doluyor, uzun birakmak pahalilasti dedi. trene vakit az kaldigi icin mecburen koyduk. bilginize.

kapaklar dümdüz olduğu için kulpla bambaşka bir hava yaratamazsınız. Belki kapakla hemen hemen aynı ölçüde upuzun paslanmaz çelik kulplar biraz ama biraz modern bir hava verebilir.
Ben olsaydım, Ikea'dan sadece dolapların kapaklarını değiştirirsim. Lambri tavan + seramik + tezgaha uyum sağlaması için de krem rengini kullanırdım

kaplama malzemesi alıp üzerlerini farklı bir renk ve desenle kaplayabilirsin. dediğin gibi renge uygun bir de kulp oldu mu gayet farklı durur. elbet bu işler seni uğraştırır ama sorun değil dersen gerekli malzemeleri yapı marketlerde bulursun.

üstündeki kaplama kalkabiliyorsa ve kalkınca kapak incecik kalmıyorsa, kaplamayı söküp, biraz zımpara yapıp, dilediğin renklere boyayabilirsin. hatta bence her birini ayrı bi renk boya :) ister sprey boyayla çarçabuk boya bitsin, ister ahşap boyasıyla boya, vernik at biraz daha profesyonel dursun.
ya da kaplamayla uğraşmak zor ise, birinin çok gözükmeyen bir yerinde zımpara dene. baktın bu şekilde de boyaya zemin olabilecek bir taban oluyor devam et. geri dönüşümü, düzeltilmesi imkansız bişi yapman çok zor merak etme :)
zara home, boyner evde, mudo concept gibi yerlerde de değişik kulplar olabiliyor. porselen vs.

Kendinden yapışkanlı kağıtlar var metresi 1.5 liraydı. Onlardan alıp beyazlı falan kaplayabilirsiniz. Bir arkadaşımız yaptı geçen gün, bütün odanın havası değişti.

o yapışkanlı şeyler artı bir.
dün aldım çok güzel oldu mutfak:)

maliyet gözünüzü korkutamazsa kapakları değiştirin.

bu depresyon hırkası işine girecem hergün birileri arıyor :) pull&bear da falan çokca gördügümü biliyorum...

2. el dükkanlarında bulabilirsin.

yok ankara'da çekildi. bizzat biliyorum. tam emin olmamakla beraber söyleyeyim deniz kenarı da amasra'ydı diye hatırlıyorum. pek çok çekimine barış bıçakçı'nın da katıldığı düşünülürse, aykırı bir durum yok merak etmeyin. inanın filme emeği geçen herkes en az sizin kadar hassas :)

Teşekkürler yanıtınız için. Doğru şimdi hatırladım kitapta çetin ve ender in birlikte tatile gittikleri bir bölüm vardı hatta ender güneş kremleriyle ilgili ilginç bir şey söylüyordu :)

Kitabı okuyalı çok oldu o kısmını unutmuşum bakın. En iyisi filmi izlemeden önce bir kere daha okuyayım.

rica ederim, yardımcı olabilmişim, ne mutlu bana :)
yalnız, kişisel önerim, yeniden okuyup ertesi gün gitmeyin filme. ya kitap ya da film demlensin biraz.

cinsi ne kedinizin? bazı cinslerde kirpik içe dönebiliyor diye duymuştum.
ılık çayı pamukla gözüne sürerseniz iyi gelebilir. ama bu elbette geçici bir çözüm olsun. imkanınız varsa en yakın zamanda veterinere götürün. alerjik bir şey olabilir.

en uygunu veterinere goturmek,o sans yoksa da en azindan danismak.ayrica yeterli bilgiyi de vermemissiniz;kac yasinda,ne kadar suredir devam ediyor bu sorun... gibi.benim simdilik tavsiyem ilik cayla gozunu silmeyi denemenizdir.ama dedigim gibi yine de veterinere danismak da fayda var.

cinsi sarman, 6 aylık. çok önemli olacağını düşünmediğim için yazmamıştım bunları. ama yazmak gerek tabi haklısınız. 24 saattir falan böyle durum. yarın veterinere götürmeyi planlıyoruz da önceden buraya da sorayım demiştim.

ılık çay olayını da deneyelim bakalım.

dışarı çıkıyor mu, yoksa ev kedisi mi? başka kedilerle teması var mı? özellikle parazit aşıları tam mı? şurda gözüken img811.imageshack.us beyaz kısımda kızarıklık var mı? gözüne karabiber kaçmış olabilir mi? (bize bir kere olmuştu.)

üflemek de iyi fikir değil. boşuna kurutursunuz.

dışarı çıkmıyor, parazit aşıları tam. o beyaz kısımda kızarıklık yok, karabiber kaçmış olma ihtimali de yok.

hmm... bizim deneyimleri aştı maalesef. umarım ılık çay biraz iyi gelmiştir. veterinerler 24 saat de açık olabiliyor. durumunuz uygunsa sabahı bile beklemeyin derim. kedilerin ağrı/acı eşiği bizimkinin 10 katı gibi. bizim kedimizin baş parmağı kırılmıştı. kocaman şişmiş patisiyle hala pazar torbasından fasulye kaçırmaya çalışıyordu. sizi evhamlandırmak için söylemiyorum asla. fakat gözünü kendisi kısıp duruyorsa epey canı acıyor da olabilir. tedavisi yapılınca da çok çabuk toparlayabiliyorlar. umarım tez zamanda iyileşir minik :)

veterinere götürmek en iyisi ama şu an imkan yoksa terramicin sürün 5-6 saatte bir gözüne. ve sürdükten sonra biraz oyalayın ki hemen yalamasın. Ben sokak kedilerine yapıyorum bunu. çoğunda da sonuç başarılı oluyor.
geçmiş olsun.

nedense böyle bir kanı var. sosyoloji mezunları zor iş bulur şeklinde. size tavsiyem, kariyer.net, yenibiriş, ab-ilan gibi sitelere girip bakmanız. ne tür işler ve kurumlar sosyoloji mezunu arıyor diye. çeşitliliğe kendiniz de şaşıracaksınız. ayrıca, farklı okulların bölümlerini değerlendirirken, girin bölümlere kendiniz bakın. hocalarının alanları neler, siz ağırlıklı ne çalışmak istiyorsunuz vs. ingilizce eğitim elbette çok önemli. türkçe eğitim veren bir bölümde okusanız dahi, en az bir yabancı dilde makale okuyabilecek düzeyde lisan bilmeniz şart. sosyal bilimlerden bahsediyoruz. ülkemizde maalesef araştırma ve yayın durumu çok parlak değil. yurtdışı yayınlara her halukarda başvuracaksınız. odtü sosyoloji çok kan kaybetti ama çeşitlilik bağlamında hala çok iddialı. hoca öğrenci ilişkileri de epey iyidir. odtü psikoloji'nin hocaları ağırlıklı olarak klinik psikoloji çalışıyordu sanırım. ama emin değilim lütfen girip kendiniz bakın. hacettepe'yi ve ankara'yı bilmiyorum ama odtü'de bu iki bölümden birine girseniz bile diğerinden pek çok ders alabilirsiniz. ayrı kalmazsınız yani :) zaten altlı üstlüler. ben boğaziçi mezunuyum bu arada. odtü felsefe'de yüksek lisans yapıyordum ama türlü aksilikler nedeniyle bıraktım. sorunuza ilişkin olarak odtü'yü daha iyi bilirim yani. başka sorunuz olursa da yanıtlamaya çalışırım. ama siz lütfen bölümlere girin bakın. dolaşın. o iş bulma sitelerinde de gezinin. zaman çok kıymetlidir bu aralar eminim fakat kendiniz görün. fikriniz daha net olsun.

ne kadar saglikli bilemiyorum ama kendi deneyimimi aktarayim.

gece uyuma sorunu cektigimden sabahlari uykusuz kalkip bir de ustune kosu yapamiyorum ben. gun icinde kendimi toplayamiyorum. o yuzden gecen yaz, yine geceleri yuruyordum/kosuyordum. gece 11-12 civari cikip, 1-1,5 saat yuruyus+kosu yapiyordum. uyumaya da yardimci oluyordu. (hem ortalik da sakin oluyor genelde)
bununla birlikte biraz duzenli beslenip 1 ayda 15 kilo vermistim. benim acimdan iyiydi. havalar guzellesti, tekrar baslayacagim ayni sekilde.

her iki saat de uygun gayet. ilki bunyeyı zorlar ama, uykudan sonra vucut en dusuk sevıyede zaten.

sabah yaptığınız spor, metobolizmanızın bütün gün hızlı çalışmasını sağlayacaktır. sporu yapıp uyursanız bunun metobolizmaya fazla bir yansıması olmaz. o yüzden sabah sporu öneriliyor uzmanlar tarafından. (ben de sormuştum zamanında diyetisyene)

kilo vermek istiyorsaniz cardio egzersizinizi (kosu, bisiklet, eliptik machine v.s) vucudunuzda karbonhidratlarin olmadigi durumda (glikojen depolariniz bosken) yapmaniz gerekir ki vucut karbonhidrat yerine yag yaksin.

bunun icin de ya sabah bos mideye (acken yani) -bu da genelde yataktan kalktiktan sonra oluyor dogal olarak- yapmalisiniz, ya da aksam yapacaksaniz, agirlik antrenmaninizdan sonra yapmalisiniz.

agirlik antrenmani sirasinda en son alinan karbonhidratlar yakilacagi icin cardio'ya yine tipki ac karna baslar gibi baslamis olacaksiniz.

hint: sabah cardio yapmadan evvel protein tozunuzu icmeyi unutmayin ki kaslariniz degil, yaglariniz yansin.

ama aç karna sabah koşusu yapılmaz. bitkin kalmak bir tarafa, özellikle mideniz sonra da kaslarınız için çok zararlı. fazladan asit üretimi oluyordu sanırım. atmayayım ama çok zararlı olduğunu biliyorum. mükellef bir kahvaltı etmeseniz de bir dilim peynir ekmek ve ufak bi çay bile yeter. sonra gelince yaparsınız kahvaltınızı. bir de, koşu alışık olmayan bünyeler için çok sert bir spor aslında. kemikler, eklemler ve kaslar için. dolayısıyla evde biraz (10-15 dk) ısınma/esneme yaptıktan sonra çıkmanızı ve hafif hafif koşmanızı tavsiye ederim. koşarken de rahat ettiğiniz bir tempo yakalayıp onu korumaya çalışın. ve kendinizi deli gibi yormayın ki bir sonraki gün de spor yapmak isteyin :)

bir dergide bu konuyla ilgili bir makale okumuştum. Bu makalede bilim adamları belli sayıdaki deneklerin hepsine aynı kalorideki yemekleri veriyor ve eşit miktarda enerji tüketmeleri için aynı sporları yaptırıyorlardı.Yalnız bu grubu ikiye ayırmışlardı.yarısı spor yapıyor yarısı yapmıyordu.Spor yapanlarında yarısı kahvaltıdan önce yarısı da kahvaltıdan sonra spor yapıyolarmış Deneme altı hafta sürmüş. Sonunda spor yapmayan gruptakilerin birkaç beden artış göstermiş. Herbiri en az 3 kilodan fazla almışlar. Aynı zamanda insüline karşı direnç geliştirmişler ve kasları artık insüline tepki göstermez hale gelmiş. Kaslar arasına daha fazla yağ toplamaya başlamışlar.

Spor yapmadan önce kahvaltı yapan grup da kilo almış ama bu miktar hiç spor yapmayanların yarısı kadarmış. Onlar da spor yapmayanlar gibi insüline karşı daha çok direnç gösterip kasları arasında yağ toplamışlar
Sadece kahvaltıdan önce spor yapan grup neredeyse hiç kilo almamış ve insüline karşı direnç geliştirmemişler. Yedikleri gıdadan vücuda giren yağı da daha iyi yaktıkları gözlemlenmiş. KIsacası kahvaltıdan önce sabah yapılan koşu daha faydalı bilimsel olarak da kanıtlanmış.

cezayir'e benzettim. dekoru değiştirmiş olabilirler ama pek emin değilim.

hidiv kasri*

papatya çayı, yasemin çayı, duş, temiz yatak takımı -mis gibi koku-, iyice havalandırılmış oda. bir de "yarın yeni bir gün" :)

yatmadan önce papatya çayı iç. yoğurt yemek ya da ayran içmek de iyi gelebiliyor. ayrıca aktara gidersen sana uyku sorununu çözecek bi bitki karışımı önerebilir. kendi hazırlayabilir. demler içersin yatmadan önce

film, dizi, belgesel izle ya da kitap oku. yarım saat içinde uyuyorum ben bu şekilde..

Öncelikle rahat bir konumda yatıyoruz(rahat konum: 10-15 dk sonra sağın solun ezildiği/ağrıdığı için kıpırdaman gerekmeyen bir duruş) Mümkünse fazla ses,gürültü,aydınlık olmasın.
Gözleri kapatıyoruz ve vücudunu ayaklardan kafana kadar yavaş yavaş hissedip rahatlat.Rahatlat dediğim o kısmı gevşet.Böyle anlatınca saçma veya zor olabilir ama gözlerin kapalı bir şekilde ayaklarını hissetmeyi isteyip onları gevşetince hakikaten böyle bir rahatlama kasların yumuşaması hissi geliyor.
Böyle böyle kafana kadar gideceksin.Kafana gelene kadar uyursun veya uyumak üzere olursun zaten.Sonra dalınıyor kendiliğinden.Aynı sorunum vardı,böyle çözdüm.
Diğer bir çözüm olarak gün içinde kendini çok yormayı öneririm.Çık dışarı 1 saat yürüyüş yap mesela akşama doğru.Bu da çok etikiliyor.

malcolm gladwell'in kitaplarını tavsiye ederim. kültür anlamında size ne kadar şey kadar bilmiyorum ama insanlar nasıl karar verir, bazı insanlar neden diğerlerinden daha başarılıdır vb. konularda sağlam araştırmalar yaparak yazmış olduğu onlarca örnekten ve hikayeden oluşuyor kitapları.

www.idefix.com

gündelik hayatımızın tarihi keyifli okunur.

emil zole tüm kitapları giderayrıca monteigne "denemeler"

Okumadıysanız İhsan Oktay Anar külliyatıyla 3 haftanın nasıl geçtiğini anlamazsınız (sürükleyiciliğiyle bir hafta da da biter aslında). Son dönemin belki en önemli yazarı bu adam.

istanbul hatirasi-ahmet umit

samuel beckett'ten ne olursa, uğur ün çevirileri çok çok iyi hem.
bilge karasu, bi kitapçıda karıştırıp sevdiğin bir tanesiyle başlayabilirsin.
haruki murakami - imkansızın şarkısı
arundhati roy - küçük şeylerin tanrısı
milan kundera, yine, hangisini seversen...
salman rushdie - geceyarısı çocukları
elbette gabriel garcia marquez - yüzyıllık yalnızlık
dostoyevski dememe gerek var mı? bence ilk, karamazov kardeşler.

filan işte :)

ha bi de, émile zola :)))

(bkz: oblomov)

www.kitapyurdu.com

oku derim.
gerçekten bu zaman kadar okuduğum kitaplar arasında bana en çok şeyi öğreten kitap olmuştur.